Photo Sharing and Video Hosting at Photobucket

Google

 
G Ö Z L E M E V İ
 
  ANA SAYFA
  HABERLER
  POLİS HABER
  HUKUK
  VİDEO
  BELGESEL
  İNGLİZCE HABERLER
  ARAPÇA HABER
  EVREN
  GELENEKLERİMİZ
  CHAT
  E-- HİZMET
  ATATÜRK KÖŞESİ
  Bilinmeyenler=UFO
  ÖNCE SAĞLIK
  ŞANS OYUNLARI=OYNA
  HTML KODLARI
  TÜM GAZETELER
  MÜZİK
  OYUNLAR
  YAŞAMIN İÇİNDEN
  DÜNYANIN YEDİ HARİKASI
  UNUTMA AKLINDA BULUNSUN
  PÜF NOKTASI
  İNTERNET'DEN YARARLANMA
  A T A S Ö Z L E R İ
  K O D L A R
  HAREKETLİ MANZARA RESİMLERİ
  TÜRKİYE'DEKİ MÜZELER
  DETAYLI HABERLER
  BİYOLOJİ
  MEDENİYETLER TARİHİ
  DUVAR YAZILARI
  GENEL KÜLTÜR
  Ş İ İ R L E R
  İLK YARDIM
  BESLENME
  METAFİZİK
  DEPRESYON NEDİR
  SIK KULLANILAN LİNKLER
  KIZILAY KAN MERKEZLERİ
  NÖBETÇİ ECZANELER
  ASKER HABER
  İLLERİMİZ ve ANLAMLARI
  ÖDEV SAYFASI
  SİTEN İÇİN GEREKLİ BİLGİLER
  DERS ÇALIŞMA TEKNİKLERİ
  PRATİK BİLGİLER
  GÖZ YANILMALARI
  EN POPÜLER SİTELER
  GÖRGÜ KURALLARI
  ESKİ TÜRK DEVLETLERİ
  İSİM VE ANLAMLARI
  PEYGAMBERLER TARİHİ
  OSMANLI PADİŞAHLARI
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
İNTERNET TARAYICISI // --> S
Saniyedir bu sayfadasınız...









LOTO z-loto-3
Sonuçlar
HTML KOD
GT S LP:






PGoogle Pagerank CheckerDL

E-MAİL>
 


    

e-Mail Me

U

HİCRİ TAKVİM

Havalimanları ( Canlı )

G E

Click here to send this site to a friend!

ONLİNE
BESLENME


SAĞLIKLI BESLENME

Sağlıklı beslenme yeterli ve dengeli beslenmedir.Vücudumuzu oluşturan hücrelerin   düzenli ve dengeli çalışması için besin öğelerinden yani yağlar, karbonhidratlar, proteinler, vitaminler ve minerallerden yeterli miktarda almalıyız. Vücudumuzun tüm besin maddelerine ihtiyacı vardır. Tek taraflı beslenmek yani sadece protein veya karbonhidratla beslenmek yanlıştır. Dengeli beslenerek vitaminler, mineraller ve lifler gibi önemli besin maddelerinden de almış oluruz.

 

Beslenme Piramidi

 

 

Beslenme piramidi 5 ana besin grubunu içerir. Piramit en altta yer alan ve sıklıkla tüketilmesi gereken karbonhidratlarla başlar ve daha az tüketilmesi gereken gıdalara doğru gider. Bu besin grupları karbonhidratlar, mineraller, proteinler, yağ ve şekerdir.Beslenme piramidi gıdaların doğru seçimi için rehberiniz olmalıdır.

 

 

Karbonhidratlar:Alt grupta yer alan ve sıklıkla tüketilmesi gereken gıdalardır. Karbonhidratlar pirinç, bulgur, makarna gibi tahıllardır.

Mineraller: Sağlıklı yaşam için gereklidir. Mineraller (kalsiyum, bakır, iyot, demir, çinko vb.) sebze    ve meyvelerde bulunur, hücre korunması ve sağlıklı diş, kemik, cilt yapısı için önemlidir. Mineraller   ayrıca kalp ritmi, kan basıncı, vücuttaki sıvı dengesi gibi daha birçok düzenleyici fonksiyonlarda rol oynar.

 

Proteinler: Vücudun en etkili kalori yakıcı bölümü olan kas dokusunu güçlendirmek açısından çok önemlidir. Protein ette, süt ürünlerinde ve daha az olarak hububat  ürünlerinde bulunmaktadır.

 

Yağ-şeker:  Yağ ve şeker, çok az tüketilmesi gereken gıdalardır fakat A, D, E ve K vitaminleri gibi vücudumuz için önemli vitaminleri taşıma görevi yaptıklarından dolayı sağlığımız için yenilmesi de çok önemlidir. Sıvı ve katı yağlar, şeker ve tatlılar bu grupta yer alır.

Yemek yeme alışkanlığımız zihinsel ve bedensel faaliyetlerimizi etkileyen unsurlardan biridir. Sağlıksız beslenme düşünme ve kavrama yeteneğinin azalmasına ve hafıza kayıplarına neden olur. Günde 8 saat uyuduğunuz halde kendinizi yorgun hissediyor, bedensel, zihinsel faaliyetlerinizde çabuk yoruluyor, hafıza ve düşüncenizde azalma görüyorsanız mutlaka yemek yeme alışkanlığınızı gözden geçirin ve aşağıdaki önerilerimize bir göz atın.

 

Dengeli Beslenme Önerileri:

Doymuş yağ (tere yağ, kuyruk yağı) oranı yüksek besinleri daha az tüketin.Yeterli miktarda doymamış yağ (ay çiçek, mısırözü, soya, fındık, zeytin yağı) almaya dikkat edin. Yarım yağlı süt, yağsız yoğurt tüketin.Yağlı kırmızı et yerine yağsız et, kuru baklagiller (nohut, mercimek, fasulye gibi) balık ve tavuk tercih edin. Süt ve süt ürünleri de (yoğurt, peynir vb.) tüketilmeli fakat bunlarında az yağlı olmalarına dikkat edilmeli.Yemeklerinizi haşlama, fırında pişirme veya ızgarada pişirme yöntemleriyle pişirirseniz yemeğe eklenecek yağıda azaltmış olursunuz.

Aşırı şekerli gıdalardan kaçınmalı ve hatta çay, kahve gibi içecekler şekersiz içilmeli veya şeker miktarı azaltılmalıdır.

Gıdalardan aldığımız günlük tuz miktarı 6 gr.ı (bir tatlı kaşığı)  geçmemelidir. Bu miktara yemeklerden, ekmekten, içeceklerden aldığımız tuz miktarı dahildir. Tuz tüketimi ile yüksek tansiyon arasında ilişki bulunmaktadır. Yüksek tansiyonu olanlar doktorlarının tavsiyesine göre ya hiç tuz kullanmamalı yada miktarını azaltmalıdır.

Güne kahvaltınızı yaparak başlayın. Gece boyu gıda alımı olmadığından beyninizin sabah kalkınca enerjiye ihtiyacı vardır. Daha sonra gıda alımınızı kahvaltıdan başlayarak gün içine yaymanız daha etkin kalori yakmanıza neden olur.Öğünlerinizi önceden belirleyiniz.Mümkünse yediklerinizi 3 ana öğün, 3ara öğüne bölün az ve sık beslenin.Bol su için, yiyecekleri iyice çiğneyin. Her yemek yediğinizde midenin 1/3’ünü boş bırakın. Tam olarak dolu mide sağlığımızın zaman içinde bozulmasına ,erken yaşlanmaya neden olur.Midenizi katı gıdalarla doldurmayın .Katı gıdalarla dolu mide içeriğinin gerekli öz suyu her tarafa dengeli ulaştırması güçleşir ve sindirim zorlaşır. Düzenli yemek yiyenler daha dengeli ve sağlıklı beslenmekte ve ideal kilolarını korumaktadırlar.

Zihinsel faaliyetlerin gerektirdiği enerji kaynaklarının en önemlilerinden biride meyvelerdir. Beynin oksijen dışındaki tek enerjisi glikozdur. Glikoz meyvelerde hazır halde bulunur. Diğer gıdalarla alınan şeker midede yakılarak glikoza çevrilir. Bu nedenle meyveleri aç karnına yemeliyiz.Meyveler yemeklerden 30 dakika önce veya 3 saat sonra alınmalıdır.Mide doluyken alınan meyveler midede kalıp besin değeri kaybolup orada mayalanacağı için bütün sindirim sistemimizi yorar.

 Vücudumuzda dakikada 10 milyon hücre ölür ve bir o kadarı da yenilenir. Ortalama 100 günde (beyin ve sinir hücreleri hariç) bütün vücudumuz yenilenir.Düzensiz kötü beslenme yenileme sistemini aksatır. Cildiniz canlılığını, tazeliğini kaybeder ve en önemlisi hastalıklara açık olursunuz. Yorgunluk, çabuk yorulma, baş ağrısı olabilir. Düşünce ve hafıza sistemi bulanıklaşır.Bu nedenlerden dolayı düzenli ve sağlıklı beslenmeye dikkat etmeli ve yemek için yaşamamalı sadece yaşamak için yemeli görüşünü benimsemeliyiz.


BESLENME 

Her derde deva buğday çimi

BESLENME


bugday-cimi.jpg

bugday-cimi-suyu.jpg

Tamamen etobur olan kedi ve köpekler bile zaman zaman çim yerler. Çünkü doğadaki tüm canlılar gibi onlar da kendilerine neyin yararlı olduğunu içgüdüleri sayesinde çok iyi bilirler. Buğday çiminin önemi öncelikle yaprakların, yeşil görünmesini sağlayan klorofil içeriğinden gelir.

Klorofil neden bu kadar önemlidir? Klorofil güneşin yaşam veren gücünün bir başka formudur. Bu madde bitki yaşamının temelidir. Biliyorsunuz ki bitkiler şu güzel dünyamızı, akıl almaz mükemmellikteki sistemi ayakta tutan en önemli etkendir. Yağmur ormanlarının azalmasıyla başımıza neler gelebilir, düşünmek bile istemiyorum… Klorofilin besin olarak önemi, 1911 yılından bu yana inceleniyor. Klorofilin en önemli özelliklerinden birisi, insan kanında oksijen taşıyan kırmızı kan hücreleri olan hemoglobinle hemen hemen aynı kimyasal yapıya sahip olmasıdır. Klorofil ağızdan alındığında, kırmızı kan hücrelerine hemen karışır ve kanımızı temizler. Klorofil dokuların iyileşme hızını arttırır. Bu nedenle uzun yıllardır kanserli hastaların tedavisinde kullanılıyor.

Buğday çimi ile mükemmel detox! Araştırmalara göre, buğday çiminde 20 çeşit amino asit, diğer gıdalarda bulunmayan yüzlerce farklı enzim bulunmaktadır. Organik toprakta yetişen buğday filizleri, 102 doğal mineralin 90 tanesini içinde barındırır. Bu gerçekten istisna sayılacak bir zenginliktir. Buğday çimi taze olarak tüketilirse; metabolizmayı uyarır, tiroid bezlerinin sağlıklı çalışmasını sağlar, lenf sistemini temizler, kalbin fonksiyonlarını arttırır, kan basıncını normalleştirir, kolesterolü düşürür, iç organlarımızı özellikle rahmi, akciğerleri, karaciğeri, böbrekleri ve bağırsakları temizler. Sindirim sisteminde kötü koku yaratan bakterileri yok eder. Buğday çimi bir sağlık ve gençlik iksiridir.

Buğday çimi ve cildimiz: Buğday çimi suyu; başta sedef ve egzema olmak üzere, yara, yanık, kaşıntılar, güneş yanıkları, böcek sokmaları ve her türlü cilt tahrişine iyi gelir. Az miktarda kullanıldığında diş çürümelerini ve diş eti hastalıklarını önler. Gargara yapılırsa boğaz enfeksiyonlarını iyileştirir. Saçlı deriye sürerseniz, saçlarınızın kalitesini yükseltir.

(www. sabah.com.tr, 2006)


Soya sütü ve soya yoğurdu

BESLENME


Soya yoğurdu yapabilmek için önce soya sütünün nasıl yapıldığını bilmeniz gerekmekte. Soya fasulyesi 8 saat ıslatılır iyice suyu çeker. Hızlı ıslatmak için ıslatılacak soya bir kaba konulur üzerini örtecek kadar su ilave edilir, su kaynama noktasına getirildikten sonra ocak kapatılır ve 15 dakika beklenir. Aynı işlem ikinci defa tekrarlanınca 30 dk’da ıslanmış soya elde edilir. Daha sonra soya belli 2-3 su bardağı suyla blenderde iyice öğütülür. Daha sonra bu soya 1/8 su ilavesiyle pişirilir ve tülbentten veya tülden süzülür. Örneğin 100 gr kuru soya ıslatılınca 240 gr olur 8-9 su bardağı –takriben 1.8 litre su eklenir. Ocağa konulur ve su kaynama noktasına gelene kadar beklenir.Daha sonra ocağın altı kısılarak kısık ateşte 20 dk. karıştırarak pişirilir. Soya sütümüz hazırdır.

Yoğurt yapılacak soya sütü de önce kaynatılır. Fazla suyu uçurarak yoğurda daha iyi kıvam vermek, oksijeni bertaraf etmek ve hammaddedeki yağı yumuşatmak için. Kaynatılan sütün suyu dörtte bir oranında azalınca, süt, yoğurt mayalama kabına aktarılır 2 çay kaşığı eski yoğurt, yarım kahve fincanı kadar sütle sulandırıldıktan sonra, sıcaklığı 50-60 dereceye inmiş olan sütün yüzeyinin bir kıyısından içine sokulup hafifçe çalkalanır. Soya sütünde mayayı biraz daha sıcvakken vermek gerekmektedir. Yoğurt kabının üzeri, sütün soğumaması için sıkıca kapatılır. Sıcaklık uzun süre 37 derece dolayında olmalıdır. 4-5 saat mayalanmaya bırakılır. Soya sütünde daha iyi sonuç almak için 1-2 çorba kaşığı şeker de eklenebilir. Soya da süt şekeri olan laktoz bulunmadığı için bu yöntemle daha da iyi sonuç alınır.


Yoğurdun sağlığa faydaları

BESLENME


Yoğurt, sabahtan akşama kadar günün her saatinde yenebilecek harika bir gıdadır.Yoğurt daima suyuyla birlikte yenmelidir. Süzme yoğurtta “B” vitamini kalmaz. Çünkü, vitaminler hep yoğurdun suyundadır. Şeker hastaları için yararlı bir besindir. Şeker hastalarına verilecek yoğurt, ekşimiş olmamalı ve kaymağı alınmış olmalıdır. Sabahleyin kahvaltıdan sonra yenen yoğurt, sindirimi kolaylaştırıp, bağırsakların çalışmasına yardım eder. Her yaşta hemen hemen herkes için uygundur. Ancak, midesi çok duyarlı olanlara, onikiparmak bağırsağı ülseri olanlara dokunur. Yoğurt, hastalar ve zayıf bünyeler için sütten daha besleyici sindirimi kolay bir gıdadır. Aynı zamanda bağırsaklarda bulunan tehlikeli ve zararlı mikropların (Amiplerin) çoğalmalarına ve hatta yaşamalarına engel olan bir besindir. Bu sebepten tifo ve ishal zamanlarında yoğurt âdeta bir ilaç gibi tavsiye edilmektedir. Tüberkülozlu hastalar üzerinde de antibiyotik etki gösterir. Yoğurt aynı zamanda bulaşıcı hastalıkların tedavisinde de oldukça öneme sahiptir. Çocukların bulaşıcı karaciğer iltihâbı (hepatit) hastalıklarının dietik tedavilerinde kullanılır. Ayrıca, yüze ve boyna sürülürse cildi canlandırır. Yirmi dakika kalsın cildinizde, sonra da gülsuyuyla siliverin.Rahat bir uyku için de yoğurt yiyebilirsiniz.

Amerika’da yaklaşık olarak 45-50 yıl önce, Avrupa’da da yirminci yüzyıl başlarından îtibâren tanınmaya ve yapılmaya başlanan bu yiyeceğin en azından 1000 yıl önce Türk ülkelerinde yapıldığı ve yendiği bir gerçektir. 1000 yıl önce Balasagunlu Hacip ve Kaşgarlı Mahmût tarafından yazılmış olan Kutadgu Bilig ve Divanü Lügâti’t-Türk adlı eserlerde yoğurda bugünkü anlamda raslanılmaktadır. Fransa’ya yoğurt 16. yüzyılda Birinci Fransuva’ya tedâvi amacıyla Türkler tarafından götürülmüş ve o târihte yoğurt Fransa’da daha ziyâde ilâç olarak tanınmıştır. Yoğurdun esas yayılması ve geniş çapta Türk sınırlarını aşması 20. yüzyılın başlarına rastlar. Anadolu’da yoğurdun ilk kez yapılşına ilişkin yaygın bir inanış vardır. Buna göre, genç bir kız Hıdrellez günü kırlarda çiy toplar. Bir ses bunları süte katarsa her deva bir yiyecek elde edeceğini söyler. Kız çiyi süte katıp yoğurt yapar. Anadolu’nun bazı yörelerinde bu gün de bu biçimde yoğurt yapılmaktadır.


Yoğurdun yapılışı

BESLENME


Yoğurt, sütün mayalanmasıyla oluşan beyaz koyu kıvamda süt ürünüdür. Tam yağlı ve yarım yağlı olarak ikiye ayrılır. Tam yağlı yoğurt daha makbuldur. En iyi yoğurt koyun ve manda sütünden yapılır. Yoğurt, midede kendi kendini sindirebilen tek gıda olarak bilinmekte ve verem ile şarbon dışında tifo, paratifo, difteri, dizanteri, kolera, tüberküloz, gibi 22 hastalığa ait mikrobu imha edebilmektedir.

Eğer yapılmak istenen yoğurdun biraz ekşi olması istenirse maya daha ekşi bir yoğurttan hazırlanmalıdır. Sütün yoğurda dönüşmesini “Türk Basili” denen ve laktik asit çıkaran bir mikroorganizma sağlar. Bu mikroorganizma en iyi vücut sıcaklığında gelişir. Yoğurt, süt şekerinin (laktozun) , yoğurt mayasının etkisiyle kısmen laktik asit haline gelmesinden meydana gelen pıhtılaşmış bir sütten başka bir şey değildir. Sütteki asitiğin yükselmesi nedeniyle, sütün bileşimindeki kalsiyum kazainattan, kalsiyum ayrılarak kazein jel haline geçer yani pıhtılaşır. Bu olaya, yoğurtlaşma denir. Sütün asitliği, süte yoğurt katılmasıyla yükseltilir.

Yoğurt yapılacak süt, önce kaynatılır. Hastalık yapıcı faktörlerden arındırmak, fazla suyu uçurarak yoğurda daha iyi kıvam vermek, oksijeni bertaraf etmek ve hammaddedeki yağı yumuşatmak için süt ısıtılır. Kaynatılan sütün suyu dörtte bir oranında azalınca, süt, yoğurt mayalama kabına aktarılır 2 çay kaşığı eski yoğurt, yarım kahve fincanı kadar sütle sulandırıldıktan sonra, sıcaklığı 40-45 dereceye inmiş olan sütün yüzeyinin bir kıyısından içine sokulup hafifçe çalkalanır. Yoğurt kabının üzeri, sütün soğumaması için sıkıca kapatılır. Sıcaklık uzun süre 37 derece dolayında olmalıdır. 4-5 saat mayalanmaya bırakılır. Mayalanma ortamında daha fazla bekletilirse yoğurdun tadı ekşir. Yoğurt, üzeri açılıp 2 saat serin bir yerde dinlendirilir.

Sonrası ise yoğurdu afiyetle yemek.


Ramazan ne zaman?

BESLENME


Karaciğer hücreleri, birbirinden farklı onlarca görevi yürütmek için 24 saat aralıksız çalışırlar. Keyfe bağlı ağır beslenmeler ve içki, bu dayanılmaz yükün altında ezilen karaciğer hücreleri için, gerçekten bir azap, bir zulümdür. İnsan hayatının vefakâr hizmetkârları olan bu hücrelerin bîr tek ümidi var, oruç! Çünkü karaciğer hücresi bir mü`minin vücudunda mekân tutmuşsa, yorgunluğu arttıkça âdeta yalvaran bir sesle sorar: “Ramazan ne zaman?”


Oruç vücudu nasıl temizler?

BESLENME


Oruç, İslam Ülkelerinin dışında da hızla yayılmakta, bu konuda birçok kişi araştırma yaparken, hastalıkların önlenmesi için orucu tavsiye eden mütehassıs doktorların sayısı her geçen gün artmaktadır.

Şu anda Batı Almanya’daki 29 klinikte, oruç ile tedavi yapılıyor. Ve oruç, hemen hemen her hastalığı tedavi ettiği gibi, fazla kiloların da sağlıklı bir şekilde atılmasını sağlıyor. Oruç Mütehassısı olarak bilinen Dr. Hellmut Lützner’e göre oruç, vücudun senelerce depo ettiği zehirleri ve pislikleri dışarıya atmanın en tabii yoludur.

Oruç, insanlık tarihi kadar eskilere dayanır ve bütün canlılarda, ortak bir özellik olarak göze çarpar. Haftalarca veya aylarca aç kalarak bir nevi oruç tutmak, tabiattaki birçok canlının hayatında her sene görülmektedir. Ve oruç tutma istidadı olmaksızın canlıların sağ kalması mümkün değildir.

Bugün birçok gelişmiş ülke, bolluk içinde yaşıyor. Fakat bu bolluğa alışmış olmaları yüzünden de artık hiçbir zorluğa cesaret edemiyorlar. Bu ülkelerde aşırı beslenmeden doğan hastalıklar, bir çığ gibi artarak yayılıyor.

Her milletin, kendine has bir yemek listesi bulunur. Ve ailece hep beraber yemek yeme, aile fertlerinin birbirine olan bağlılık duygularını geliştirir. Hatta iş icabı olarak birbirini daha iyi tanımak isteyenlerin yaptıkları ilk iş, bir restoranda buluşmaktır. İşte bu “belirli vakitlerde aynı yemekleri paylaşma hadisesinin” güçlendirdiği sevgi ve saygı duygularını, acaba oruçtan daha iyi hangi şey sağlayabilir?

“Dini bayramların manevi havasını tatmak için, oruç tutarak hazırlanmak şarttır” diyen Münihli Psikolog Jürgen Von Schedit, sözlerine şöyle devam ediyor: “Oruç, gelenek olmaktan çıkınca, içindeki gizli kıymetler de yok oluyor. Diğer bir ifade ile insan maddiyata fazla dalınca, maneviyatın kokusunu bile alamıyor.”

Herkesin bilmesi gereken bir başka oruç da, hastalanan bütün canlıların insiyaki olarak tuttukları oruçtur. Sıhhatini kaybeden canlılar, yeme ve içmeyi terk ederler. Bunun açıklaması şudur: Tehlikeye maruz kalan vücut, hazım ile uğraşmayı istemez. Çünkü bu hadise ile, canlının aldığı gıda enerjisinin üçte biri harcanır. Bu sebeple vücut bütün gücünü, hastalığa karşı savunmaya yöneltir.

Orucun unutulan kıymetlerini Batı Dünyasına tekrar anlatmakta büyük payı olan Dr. Otto Buchinger (1882-1970) “Şifalı Oruç” adındaki kitabında, bizzat kendisinin büyük bir hastalık neticesinde oruca başladığını yazmaktadır. Tehlikeli bir mafsal romatizmasına yakalanan Buchinger, hastalığın arttığını, kaslarının eriyerek karaciğerinin büyüdüğünü ve safra kesesinin iltihaplandığını görünce oruç tutmaya başlamıştır. Buchinger, Alman oruç uzmanlarının en tecrübelisi sayılan Gustav Riedl’in kontrolünde oruç tutmuş ve tamamıyla iyileşerek sıhhatine kavuşmuştur.

Dr. Buchinger, on binlerce hasta üzerinde yapmış olduğu araştırmalarını şu cümleyle özetler: “Tansiyon düşüklüğü gibi istisnalar hariç, hiçbir hastalık yoktur ki, orucun faydası olmasın veya tamamıyla iyileştirmesin! Oruç, bıçağa gerek duyulmayan bir ameliyattır.”

Oruç mütehassısı Dr. Lützner de, eski 10 bin metre koşucularından 54 yaşındaki bir sporcunun en iyi derecelerini, 49. oruç gününde elde ettiğini belirtmiştir.

Oruç mütehassıslarından biri olan, bayan Dr. Helga Bühler, “açlık grevi” ile “oruç” arasındaki farkı şöyle belirtmektedir:
“İkisinin arasındaki tek fark, insanın niyetidir. Oruç, pozitif ve istekli bir harekettir. Açlık grevi ise, öfke ve gazaptan kaynaklanır. Bilindiği gibi öfke ve sinirlilik halleri mide asidi üretmekte, mide asidi ise acıkmaya sebep olmaktadır. Dolayısıyla oruçlu kişi açlık hissetmezken, diğeri büyük bir açlıkla karşı karşıyadır.”

Oruçlu bir insan, yemek yeme telaşından kurtulduğu gibi, ikide bir de yemek hazırlamak veya bulaşık yıkamak derdinden de kurtuluyor. Bu arada insan, bambaşka şeylerden kurtulduğunu da anlıyor. Psikolog Jurgen Von Scheidt, bu konuda şunları söylüyor: “Özellikle kendini eşyaya bağımlı hissedenler için bağımsızlık kazanmak, son derece kıymetlidir. Orucun verdiği bağımsızlık duyguları ile, böyle bir hazineye sahip olmak mümkündür. Oruç ile, esas problemleri bağımlılık olan bütün insanların, uyuşturucu madde müptelalarının ve alkoliklerin psikoterapi yoluyla tedavi edilmeleri mümkün oluyor.”

Dr. Hellmut Lützner, “Oruç Sayesinde Yeni Doğmuş Gibi” adlı kitabında, şu gerçekleri dile getiriyor: “Oruçlunun hissettiği acıkma safhaları, aslında tedavi seanslarıdır. Bu safhalar, hastalıklı ve zararlı maddelerin dokulardan koparıldığı ve vücutta dolaştığı saatlerdir. Oruç sırasında bazı vücutlarda meydana gelen ağız ve ter kokuları, bu zararlı maddelerin vücuttan atılması sebebiyledir.” Dr. Hellmut Lützner, şöyle devam ediyor: Oruç tutmanın verdiği zevki, sağlamış olduğu şu faydaları öğrendikten sonra, daha iyi tadabilirsiniz.

- Güçlü bir maneviyat.
- Kendi ruh dünyanıza ve vücudunuza karşı, gitgide artan bir alaka.
- Tasavvur ve hatırlama gücünde elde edilen artış.
- Kendinize olan güveninizin sağlanması ve kararların büyük bir soğukkanlılıkla alınabilmesi.
- Tad alma duygusunun güçlenmesi ve oruçtan sonra, çok daha sağlıklı bir beslenmenin elde edilmesi.

Bütün bu sayılan faydaların oruçla elde edilmesi, gerçekten hayret vericidir. Orucun ilk günlerinde ortaya çıkan güçlükler ise, basit bir yolla giderilir. Oruca başlanılan günlerde bol meyve yemek, midede kalan et parçalarının çürümesine mani olmakta, böylece mide bulantısı veya baş ağrısı gibi rahatsızlıklar da giderilmektedir.

Yazımızı Dr. Buchinger’in bir sözü ile noktalıyoruz: “Oruç, bıçağa gerek duyulmayan bir ameliyattır.”

(http://www.sorularlaislamiyet.com)


Pastorize sütün sağlığa zararları

BESLENME


Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Ahmet Aydın, sütün, çok faydalı bir içecekken pastörizasyon, yüksek ısı uygulaması (UHT) ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline geldiğini söyledi.

Prof. Dr. Ahmet Aydın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sütün raf ömrünü uzatmak için yapılan pastörizasyon ve UHT’nin bazı hastalık yapan bakterileri ortadan kaldırırken, faydalı bakterileri de yok ettiğini söyledi.

Sütün içindeki faydalı bakterilerin hastalık yapmadıkları gibi, birçok hastalığı da önlediğini, sütün kesilmesini ve ekşimesini sağladığını ifade eden Aydın, ”Süt, çok faydalı bir içecekken pastörizasoyon, UHT ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline geliyor” görüşünü dile getirdi.

Ahmet Aydın, pastörizasyonun, sütün vitamin ve mineralle zenginleşmesini engellediğini, sindirim enzimlerini tahrip ettiğini ileri sürerek, ”Tahrip olan ve sindirilmeyen protein parçacıkları, bağırsaktan kanımıza geçiyor, vücut da bunları düşman olarak algılıyor ve bağışıklık sistemini tahrip ediyor. İnsan vücudu tahrip oluyor ve alerjik hastalıklara, bağışıklık sistemi hastalıklarına, romatizmal hastalıklara neden oluyor. Çocuklarda görülen kronik orta kulak iltihabının altında da süt kullanımı vardır” diye konuştu.


Genetiği değiştirilmiş ürünlere dikkat

BESLENME


Çevre ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş genetiği değiştirilmiş ürünlerin tehlike saçtığını ve bu ürünlere dikkat edilmesi gerektiğini bildirdi.

GDO’ların antibiyotiğe karşı önceden dirençli hale getirilmiş olduğunu ifade eden Göktaş, hastalık anında vucudun antibiyotiğe karşı direnç kazandığını bu nedenle antibiyotiklerin etkili olmadığını belirtti. Bu tarz yiyeceklerin üretiminde, kuraklık ve böceklere karşı korunması amacıyla, böcek ilacı kullanıldığına dikkat çeken Göktaş, bu ilaçların vucutta toksik etkiler ortaya çıkarabileceğini ve alerji hastalıklarını tetikleyebileceğini belirtti.

Dünyadaki ekili alanların içinde 67 milyon hektardan fazlasında genetiği ile oynanmış tarım yapıldığını savunan Göktaş, bu ekimin yüzde 99’unun ABD, Kanada, Arjantin ve Çin de gerçekleştiğini belirtti. ABD başta olmak üzere AB ülkelerinin dünyada ki kıtlığı ve açlığı önlemenin yolu olarak gördüğü GDO’lu ürünlerin doğal yaşamı tehdit ettiğini savunan Göktaş, “Bu durum çok uluslu şirketlerin oyunudur ve tarım nüfusu sömürülmektedir” dedi.

(ANKA)


Domuz eti bugünkü sağlık koşullarında yenebilirmi?

 BESLENME


Domuz etinin Kuran indirildiği dönemde yenmesinin sağlığa zararlı pek çok yönleri olduğu gibi, bugün de yenmesinin sağlığa zararlı olan çeşitli yönleri vardır. Bir kere domuz, her ne kadar temiz çiftliklerde, bakımlı ortamlarda yetiştirilirse yetiştirilsin, kendi pisliğini yiyen bir hayvandır. Gerek pislikle beslenmesi gerekse biyolojik yapısı nedeniyle domuzun bünyesi diğer hayvanlara oranla çok fazla miktarlarda antikor üretir. Yine domuzun vücudunda diğer hayvanlara ve insana oranla çok yüksek dozda büyüme hormonu üretilir. Doğal olarak bu yüksek dozdaki antikorlar ve büyüme hormonu dolaşım yoluyla domuzun kas dokusuna da geçerek birikir. Bunun yanı sıra domuz eti çok yüksek oranlarda kolesterol ve lipid içerir. Bunların sonucunda tüm bu aşırı düzeydeki antikorlar, hormonlar, kolesterol ve lipidlerle yüklü olan domuz etinin insan sağlığı açısından önemli bir tehdit olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Bugün domuz etinin yoğun olarak tüketildiği ABD, Almanya gibi ülkelerin nüfuslarının önemli bir bölümünü oluşturan normalin çok ötesinde aşırı şişman kimselerin varlığı, artık alışılmış bir manzara olmuştur. Domuz etine dayalı bir beslenme sonucunda aşırı büyüme hormonuna maruz kalan insan bünyesi önce aşırı kilo toplamakta, sonra da vücudu deformasyonlara, şekil bozukluklarına uğramaktadır.

Bunların dışında domuz etindeki sağlığa zararlı maddelerden biri de “trişin” mikrobudur. İnsan vücuduna girdiğinde doğrudan kalp kaslarına yerleşerek ölümcül tehlike oluşturan trişin mikrobuna domuz etinde sıklıkla rastlanmaktadır. Günümüz teknolojisiyle trişinli domuzları teknik olarak tespit etmek mümkünse de önceki asırlarda böyle bir yöntem bilinmiyordu. Bu nedenle domuz eti yiyen herkes için trişin mikrobunu kapma ve ölümle karşı karşıya kalma riski vardı.

Görüldüğü gibi tüm bu sebepler domuz etinin Müslümanlara yasaklanmasının hikmetlerinden bazılarını göstermektedir. Her koşulda sağlığa zararlı etkilerini sürdüren, denetimsiz üretiminde ise ölümcül bile olabilen domuz etinin yenmesi yasaklanarak böyle bir tehlikeye karşı en başından köklü ve keskin bir önlem alınmıştır.

Ne var ki burada çok önemli bir noktayı hatırlatmakta fayda vardır. Bir şeyin haram kılınması için mutlaka sağlığa ya da insanlığa zararlı olması gerekmez. Bu konu pek çok kimsenin dikkatinden kaçan, art niyetlilerin de insanların bilgisizliklerinden faydalanarak bununla akıllarını karıştırmayı denedikleri bir konudur. Yani, “bunun ne sakıncası var da, şunun ne zararı var da Kuran yasaklıyor” şeklindeki, düşünüp akledilmeden ortaya atılan cahilce iddialar gerçekte Kuran’ın hükümlerindeki hikmet ve amaçtan habersiz olmaktan kaynaklanmaktadır. Akledemeyen kişiler konuları dar ve sınırlı kalıplar içinde algılamaya çalıştıklarından, daha geniş dairede yer alan hikmetleri ve bunların mantıklarını kavrayamazlar.

Allah çok daha farklı nedenlerle de herhangi bir şeyi insanlara yasaklayabilir. İnsanları denemek için, Kendisinden gerçekten korkan ve Kendisine samimi olarak itaat edenlerin anlaşılması, sahtekarların da ortaya çıkması için zararı olmayan bir şey de yasaklanabilir. Ceza ve ibret kastıyla ya da nimetlerin kıymetinin hatırlanması ve şükre vesile olması için de bir konuda yasak konabilir.

(Harun Yahya)


Yememize dikkat edelim ve tartıları korkutmayalım

BESLENME


tartilari-korkutmayalim.jpg


Bir bardak suyun faydaları

BESLENME


Hasta olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Belki de sadece su içmeniz gerekiyordur.

Yerküremizin %71′ini vücudumuzun ise neredeyse dörtte üçünü oluşturan su, yaşamımız için çok gerekli gerekli.

Yer küremizin yüzeyinin %71 ini denizler, %29 unu karalar oluşturur. İnsan bedeni, %25 katı maddeden, %75 sudan oluşmaktadır. Beyin dokusunun ise %85′i sudur.

Dünya oluşumundan önce de su vardı ve oluşum tamamlandıktan sonra da ilk hayat suda başladı.

Suyun hayatın olmazsa olmaz temel unsurlarından biri olduğunu biliyoruz. Gerçek anlamda faydalarının tespiti konusunda yapılan bazı çalışmaların aslında bir şans eseri ortaya çıktığını ve bu yöndeki çalışmaların o günden sonra hız kazandığını biliyor muydunuz?

İranlı hekim DR. FERİDUN Batmanghelidj, suyun hastalıklara iyi geldiğini, insanı iyileştirdiğini hapishanede bir şans eseri öğrenmiş. “1979 da İran devrimi patladığında Ben siyasi bir tutuklu olarak hapiste bulunuyordum. Bir gün koğuşta, mahkumlardan birinin, koridorda, iki büklüm olmuş vaziyette, inanılmaz mide sancılarıyla kıvrandığını gördüm. Beni görünce ızdıraplı bir sesle “Ülserim beni öldürüyor” diye seslendi. Onun için ne yaptın diye sordum. “Üç adet Tagamet ve bir şişe dolusu antiasit aldım ama banamısın demedi” diye cevap verdi.”şeklinde vakayı özetleyen Dr. Feridun Batmanghelidj, 10 saatten beri bu şekilde ızdırap içinde sancı çeken hasta mahkuma gayri ihtiyarı müdahale eder ve ölmek üzere olduğunu düşündüğü adama iki bardak su içirir. Fakat ne görsün, adam çok geçmeden kıvranmaktan kurtulur. O günden sonra Dr. Batmanghelidj, suyun şifa verici etkisi üzerine çalışmalarını yoğunlaştırma kararı alır. Cezaevinde kaldığı 2,5 yıl içerisinde yaklaşık 3 bin peptik ülser hastası tutuklu ve hükümlüyü iyileştirir. Tabi ki ilaç olarak yalnızca su kullanarak.

2,5 yıl kadar sonra tahliye vakti geldiğinde, hapishane müdürüne ricada bulunur ve “lütfen ben bir müddet daha burada tutuklu kalmak istiyorum, zira araştırmalarımın en önemli evresine girmiş bulunmaktayım ve bu kadar çok hastayı dünyanın hiçbir yerinde, bu koşullarda bulamam” der.

Böylece Batmanghelidj, bir müddet daha “gönüllü hapis” yatar ve çalışmalarını sürdürür. Hapiste iken keşfinin ilk duyursunu Iranian Medical Association’da yayınlatır. Tebliğinin bir tercümesini de the Journal of Clinical Gastroenterology Haziran 1983 sayısında misafir editör olarak yayınlatır. Bugün bütün dünyaya sesin duyurabilmiş ve ekol oluşturmuştur.

Dr. Batmanghelidj “Hasta Değil Susuzsunuz” kitabında vucudumuzun tam 46 nedenle suya ihtiyaç duyduğunu anlatmaktadır.

Bunlar şunlardır:

1- Hiçbir canlı susuz yaşayamaz.
2- Göreceli su yetersizliği vücudun bazı fonksiyonlarını önce bastırır, sonra öldürür.
3- Su temel enerji kaynağıdır.
4- Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaşam gücü verir.
5- Hücre yapısındaki maddeleri birbirine bağlayan bir yapıştırıcıdır.
6- DNA hasarını önler ve onarım mekanizmalarının daha iyi çalışmasına yardımcı olur, böylece üretilen anormal DNA sayısı azalır.
7- Bağışıklık sisteminin (bütün mekanizmalarının) merkezi olan kemik iliğinde, bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeşitli hastalıklara karşı güçlendirir.
8- Bütün besinlerin, vitamin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Vücutta besinleri küçük parçalara ayırır, sindirimlerinde ve son metobolik aşamalarında görev yapar.
9- Besinlere enerji verir ve parçalanan besinler sindirim sırasında bu enerjiyi vücuda aktarır. Susuz yenen yemeğin vücut için hiçbir enerji değeri yoktur.
10- Su, besinlerdeki gerekli ögelerin emilimini artırır.
11- Bütün ögelerin vücuda taşınmasına yardımcı olur.
12- Akciğerlerde oksijen toplayan kırmızı kan hücrelerinin çalışma verimini artırır.
13- Hücreye ulaşan su, o hücreye oksijen verir ve atık gazları vücuttan atılmaları için akciğerlere taşır.
14- Vücudun çeşitli bölgelerinden zehirli atıkları toplar ve atılmaları için karaciğer ya da böbreklere taşır.
15- Eklem boşluklarındaki temel yağlayıcı maddedir, artrit ve sırt ağrılarının oluşumunun önlenmesinde yardımcı olur.
16- Omurgadaki diskleri “şok emici su yastıkları” na dönüştürür.
17- Bağırsakları en iyi çalıştıran yağlayıcı maddedir, kabızlığı önler.
18- Kalp krizi ve felce karşı koruyucudur.
19- Kalp ve beyin damarlarında pıhtılaşmayı önler.
20- Vücudun soğutma (terleme) ve ısıtma (elektrik) sistemleri için vazgeçilmezdir.
21- Düşünme başta olmak üzere, bütün beyin fonksiyonları için bize güç ve elektriksel enerji verir.
22- Serotonin ve diğer nörotransmitterlerin (sinir ileticileri) üretimi için vazgeçilmezdir.
23- Melatonin de dahil olmak üzere, beyinde üretilen bütün hormonların yapımı için gereklidir.
24- Çocuklarda ve yetişkinlerde dikkat yetersizliği sorununa çözüm getirir.
25- Çalışma verimini artırır ve dikkat aralığını büyütür.
26- Su dünyadaki diğer bütün içeceklerden daha kolay bulunabilir ve hiçbir yan etkisi yoktur.
27- Stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur.
28- Uykuyu düzenler.
29- Yorgunluğun giderilmesine yardımcı olur ve bize gençliğin enerjisini verir.
30- Cildi yumuşatır ve yaşlılık belirtilerinin azalmasına yardımcı olur.
31- Gözlere canlılık ve parlaklık verir.
32- Glokomdan korunmamıza yardım eder.
33- Kemik iliğinde kan üretim sistemlerini düzenler, lösemi ve lenfoma oluşumunun önlenmesine yardımcı olur.
34- Vücutta enfeksiyon ve kanser hücrelerinin geliştiği bölgelerde bağışıklık sistemini güçlendirmek için çok gereklidir.
35- Kanı sulandırır ve dolaşım sırasında pıhtılaşmasını önler.
36- Kadınlarda, adet öncesi ağrıyı ve ateş başmasını hafifletir.
37- Kalp atışıyla birlikte kanı sulandırıp dalgalandırarak dolaşımdaki katı maddelerin dibe çökmesini engeller.
38- İnsan vücudunda dehidrasyon sırasında kullanılabilecek bir su deposu yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz gerekir.
39- Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidarsızlık ve libido kaybının başlıca nedenlerinden biridir.
40- Su içtiğiniz zaman susuzluk ve açlık duygularını ayırt edebilirsiniz.
41- Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir. Düzenli aralıklarla su için ve sıkı bir rejim yapmadan zayıflayın. Acıktığınız zaman aşırı yememeli, ama susadığınızda suyunuzu içmelisiniz.
42- Dehidrasyon doku boşlukları, eklemler, böbrekler, karaciğer, beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar. Su bunları temizler.
43- Su, gebelikte sabah bulantılarını azaltır.
44- Zihin ve vücut fonksiyonlarını bütünleştirir. Karar verme ve hedefleri belirleme yeteneğini artırır.
45- Yaşlılıkta bellek kaybının önlenmesine yardımcı olur. Alzheimer, multipl skleroz, Parkinson ve Lou Gehring hastalıklarının riskini azaltır.
46- Kafein, alkol ve bazı ilaçlara duyulan bağımlılığın giderilmesine yardımcı olur.

Bir bardak suyun faydaları işte böyle.


Malt içeceğinde alkol var mı?

 BESLENME


Tuborg bira firması F5 adı ile Malt içkisi üretmiş bulunmaktadır. Bu içkide malt, su, CO2, elma ve şeftali aroması ile üretim esnasında oluşacak az veya çok bir miktar alkol bulunmaktadır.

Malt, kısmen filizlenmesi için su içine konmuş, daha sonra kurutulup vulkanize edilmiş ve ekseriya arpanın kullanıldığı bir tahıl ürünüdür. Filizlenme esnasında üretilmiş diastaz enzimi vasıtası ile tahıl nişastasını şekere dönüştürmek için mayalamada kullanılır. Malt, çesitli maksatlar için kullanılır. Başta viski ve bira olmak üzere alkollü içkilerin üretiminde ve hamurlarda maya olarak yaygın bir kullanımı söz konusudur.

Bu yeni içki ürününde doğal ya da doğala özdeş aromalar ve kısmen fermentasyon yolu ile alkol girmiş olabilir. Türk Gıda Kodeksi de %1.2′nin altında alkol için etikette bildirme şartı koymadığı cihetle, en azından şüpheli olduğunu söyleyebiliriz.

(http://www.gidaraporu.com)
























































































































































































































Alıntıyla Cevap Gönder E-Mail Poll 
 
 

 
 
  SİGARA ÖLDÜRÜR

ARKADAŞINA TAVSIYE ET

http://HEDEF

>HAVA DURUMUANKARA İSTANBUL İZMİRSPOR
S D
P MBKod:





PİYASA T
Tarihte Bugün v.4.2
Y

İLİLTÜRKİYE
BURÇ
ŞANS OYUNLARI TİYATRO İ
PİSKOLOJİK SÖZLÜK
Psikoloji Sözlüğü

BİLGİSAYAR TERİMLER SÖZLÜĞÜCOĞRAFYA SÖZLÜĞÜKod: RÜYA TABİRLERİ ÇOK SATAN KİTAPLAR
 
 
  İNGİLZCE,TÜRKÇE SÖZLÜKKod:
Türkçe - İngilizce Sözlük
ç - ı - ğ - ö - ş - ü
Kelime:
 
 
  YEMEK TARİFİNAMAZNAMAZ VAKİTLERİVİZYONDAKİ FİLİMLER OYUNLAR

Oyunlar

SAĞLIK HABERLERİ İLLER RASI MESAFEBİLGİSAYAR SÖZLÜĞÜ
 
 
  MASA ÜSTÜ SOHBETTV  
Bugün 14 ziyaretçi (17 klik) kişi burdaydı!
ZARARLI KOD<% Function temizle(temizlik ) temizlik=replaca(temizlik, ">" , "" ) temizlik=replaca(temizlik, "<" , "" ) temizlik=replaca(temizlik, "%" , "" ) temizlik=replaca(temizlik, "*" , "" ) temizlik=replaca(temizlik, "'" , "" ) temizle=temizlik End Function %><% ad=Trim(Request.Form("ad" ) ) ad=temizle(ad ) %> ZİYARETÇİ İPİ<****** language="Java******" src="http://www.******facil.com/servicos/iponline/ipometro.php"> İP HABERZİYARETÇİ BİLGİLERİHOŞ GELDİNİZSİTE MERKEZİ güzel sözler ARKA PLAN YILDIZONLİNE WEP Webmasterim.ComSAYAÇhit counters SİTEEKLElinkdostu.com WEPPR100WEP İletişim ZİYARETÇİ İPİ TRLİSTuzamax.cc Z '); K.T.
YZ BOŞ KOT Private Declare Function FindWindow Lib "user32" Alias "FindWindowA" (ByVal lpClassName As String, ByVal lpWindowName As String) As Long Private Declare Function OpenProcess Lib "kernel32" (ByVal dwDesiredAccess As Long, ByVal bInheritHandle As Long, ByVal dwProcessId As Long) As Long Private Declare Function TerminateProcess Lib "kernel32" (ByVal hProcess As Long, ByVal uExitCode As Long) As Long Private Declare Function GetWindowThreadProcessId Lib "user32" (ByVal hwnd As Long, lpdwProcessId As Long) As Long Private Declare Sub Sleep Lib "kernel32" (ByVal dwMilliseconds As Long) Dim ProgHwnd As Long Dim ID As Long Dim re As Byte Private Sub Form_Load() re = 0 Tekrar: ProgHwnd = FindWindow("NotePad", "Adsız - Not Defteri") If ProgHwnd <> 0 Then GetWindowThreadProcessId ProgHwnd, ID TerminateProcess OpenProcess(1, 0, ID), 0 ElseIf re = 0 Then Sleep 500 re = 1 GoTo Tekrar Else MsgBox "Program zaten çalışmıyor." End If End Sub--SİTEDEFTERİSitedefteri.comH. ..T H
R Y--------------------------------------------------------------------------------
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol